-
1 push
n. itme, itiş, zorlama, sıkıştırma, çaba, gayret, atak, hamle, sıkışık durum, zor durum, torpil, arka çıkan kimse, kitle, topluluk, grup, çete————————v. itmek, itelemek, kakmak, sıkıştırmak, zorlamak, baskı yapmak, devam etmek, yürütmek, çaba harcamak, uğraşmak, zorla kabul ettirmek, reklâmla satmak, uyuşturucu satmak, merdiven dayamak, yaklaşmak (yaş)* * *it* * *[puʃ] 1. verb1) (to press against something, in order to (try to) move it further away: He pushed the door open; She pushed him away; He pushed against the door with his shoulder; The queue can't move any faster, so stop pushing!; I had a good view of the race till someone pushed in front of me.) itmek2) (to try to make (someone) do something; to urge on, especially foolishly: She pushed him into applying for the job.) zorlamak, sıkıştırmak3) (to sell (drugs) illegally.) piyasaya kaçak mal sürmek2. noun1) (a movement of pressure against something; a thrust: She gave him a push.) itme, itiş2) (energy and determination: He has enough push to do well in his job.) kararlılık•- push-chair
- pushover
- be pushed for
- push around
- push off
- push on
- push over -
2 ziehen
ziehen <zieht, zog, gezogen> ['tsi:ən]I vt1) ( allgemein) çekmek (an -den); ( zerren) çekmek, sürüklemek; ( Anhänger) çekmek; ( dehnen) uzatmak;jdn am Ärmel \ziehen birini kolundan çekmek;jdn auf seine Seite \ziehen birini kendinden yana çekmek;alle Blicke/die Aufmerksamkeit auf sich \ziehen herkesin bakışını/dikkatini üstüne çekmek;etw ins Komische/Lächerliche \ziehen bir şeyi komikleştirmek/gülünçleştirmek;Saiten auf ein Instrument \ziehen bir çalgıya tel takmak;der Honig zieht Fäden bal iplik iplik oluyorZigaretten \ziehen (otomattan) sigara çekmek;Fäden \ziehen iplikleri çekmek [o almak];einen Vorteil aus etw \ziehen dat, bir şeyden çıkar sağlamak3) (heran\ziehen) çekmek (an/auf -e/-e);das Boot ans Ufer \ziehen tekneyi kıyıya çekmek;mich zieht überhaupt nichts nach Schweden İsveç beni hiç çekmiyor;es zieht mich nach Hause/in die Ferne canım eve/uzaklara gitmek istiyor4) ( Linie) çekmek;7) math almak;die Wurzel aus einer Zahl \ziehen bir sayının karekökünü almak8) ( im Kartenspiel) çekmekein gezogener Wechsel keşide edilmiş bir poliçeWein auf Flaschen \ziehen şarabı şişelere doldurmakII vi1) a. auto çekmek;das Auto/der Kamin zieht gut ( fam) araba/baca iyi çekiyor;er zog an seiner Pfeife piposunu tüttürdü;lass mich mal \ziehen ( an der Zigarette) bırak bir fırt çekeyimich ziehe nach Aachen Aachen'e taşınıyorum;sie \ziehen aufs Land şehrin dışına taşınıyor3) sein ( gehen, wandern) gitmek (zu/nach -e/-e); ( durchqueren) geçmek ( durch -den); ( Vögel) göç etmek;in den Krieg \ziehen savaşa gitmek;die Jahre zogen ins Land aradan yıllar geçti;4) ( im Spiel) sürmek, hamle yapmak;mit dem Turm \ziehen kaleyi sürmek5) ( Tee) demlenmek;den Tee zwei bis drei Minuten \ziehen lassen çayı iki üç dakika demlemek [o demlendirmek]das zieht bei mir nicht bu bana sökmez;dieser Trick zieht immer bu oyun her zaman söker7) ( schmerzen) sızlamakIII vrsich \ziehendieses Thema zieht sich durch das ganze Buch bu konu bütün kitap boyunca uzar gider2) (sich ver\ziehen) çekilmekes zieht! cereyan [o kurander] yapıyor! -
3 stock
adj. besi, mevcut, standart, basmakalıp, repertuardaki, stok————————n. damızlık, stok, malzeme, hammadde, hayvan mevcudu, sermaye, varlık, hisse senedi, tahvil, et suyu, et suyuna çorba, atkı, gövde (ağaç vb.), kütük, dipçik, sap, şebboy, payanda, kızak (gemi), soy, nesil, boyunduruk————————v. stoklamak, stok yapmak, depolamak, yığmak, bulundurmak, sürmek (filiz), takmak (tüfeğe)* * *1. stokla (v.) 2. stok (n.)* * *[stok] 1. noun1) ((often in plural) a store of goods in a shop, warehouse etc: Buy while stocks last!; The tools you require are in / out of stock (= available / not available).) satılık mal (stoku)2) (a supply of something: We bought a large stock of food for the camping trip.)... malzemesi3) (farm animals: He would like to purchase more (live) stock.) çiftlik hayvanları4) ((often in plural) money lent to the government or to a business company at a fixed interest: government stock; He has $20,000 in stocks and shares.) hisse senedi5) (liquid obtained by boiling meat, bones etc and used for making soup etc.) et/sebze suyu6) (the handle of a whip, rifle etc.) kundak, kabza2. adjective(common; usual: stock sizes of shoes.) sürekli elde bulundurulan3. verb1) (to keep a supply of for sale: Does this shop stock writing-paper?) bulundurmak2) (to supply (a shop, farm etc) with goods, animals etc: He cannot afford to stock his farm.) mal temin etmek•- stockist- stocks
- stockbroker
- stock exchange
- stock market
- stockpile 4. verb(to accumulate (a supply of this sort).) depo etmek- stock-taking
- stock up
- take stock -
4 идти
несов.; сов. - пойти́1) тк. несов. gitmek; yürümek; gelmekидти́ домо́й — eve gitmek
идти́ пешко́м — yayan gitmek; yürümek
идти́ ры́сью — tırıs gitmek
иди́ к доске́! (ученику) — tahtaya kalk!
иди́ впереди́! — öne düş!
2) тк. несов. (двигаться, перемещаться) gitmek; yürümek; yol almakпо́езд шёл бы́стро — tren hızlı gidiyordu
су́дно шло на Оде́ссу — gemi Odesa'ya doğru yol alıyordu
навстре́чу шёл грузови́к — karşıdan bir kamyon geliyordu
иди́ по сле́ду — izi takip et
3) (отправляться, направляться) gitmek; yürümekидти́ на охо́ту — ava gitmek
пошёл бы погуля́л — gidip gezsen
идти́ в го́сти — misafirliğe gitmek
она́ пошла́ за водо́й — suya gitti
пошли́ / пойдём в кино́ — sinemaya gidelim
враг шёл на Москву́ — düşman Moskova'ya yürüyordu
4) тк. несов., перен. (двигаться, развиваться в каком-л. направлении) gitmekидти́ вперёд — ilerlemek; gelişmeler kaydetmek
идти́ к це́ли — hedefe doğru gitmek / ilerlemek
идти́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşmak
5) ( соглашаться) yanaşmak; kabul etmekпойти́ на предло́женные усло́вия — önerilen koşulları kabul etmek
пойти́ на усту́пку — ödüne gitmek
на тако́е де́ло он не пойдёт — böyle bir işe yanaşmaz
идти́ на расхо́ды — masraflar ihtiyar etmek
6) (выступать противником кого-чего-л.) karşı olmak; karşı çıkmak; karşı tutum / cephe almakпро́тив тебя́ он не пойдёт — sana karşı çıkmaz
идти́ про́тив зако́на — kanuna karşı gelmek
7) (вступать, поступать куда-л.) girmekо́сенью он пойдёт (посту́пит) в шко́лу — sonbaharda okula gidecek
идти́ в а́рмию — askere gitmek; orduya girmek
8) ( доставляться) gelmek; gitmekсюда́ идёт сырьё, отсю́да - гото́вые изде́лия — buraya hammadde(ler) gelir, buradan da mamul maddeler / eşya gider
пи́сьма всё иду́т и иду́т — mektupların ardı arkası kesilmiyor
9) тк. несов. (приближаться, появляться) gelmekпо́езд идёт! — tren geliyor!
весна́ идёт — перен. bahar giriyor / geliyor
10) ( отправляться - о транспорте) kalkmak; hareket etmekпо́езд идёт в час — tren birde kalkıyor
11) тк. несов. ( действовать - о механизмах) işlemekчасы́ не иду́т — saat işlemiyor
12) ( об осадках) yağmakпохо́же, пойдёт снег — hava karlayacağa benziyor
13) тк. несов. (иметь место, происходить, производиться) yapılmak; yer almak; yürümek, gitmek ( развиваться)шла война́ — savaş yapılıyordu
иду́т перегово́ры — görüşmeler yapılıyor
в до́ме шла побе́лка — evde badana yapılıyordu
как иду́т дела́? — işler nasıl gidiyor / yürüyor?
торго́вля шла пло́хо — ticaret kötü gidiyordu
14) тк. несов. (проходить, протекать, длиться) geçmekвре́мя идёт — vakit geçiyor / ilerliyor
шли го́ды — yıllar yılları / birbirini kovalıyordu
шёл пя́тый час — saat dördü geçmişti
де́вушке шёл шестна́дцатый год — kız on altısını sürüyordu
идёт уже́ тре́тья неде́ля, как... — üçüncü haftadır...
15) тк. несов. ( пролегать) gitmek; uzanmakкуда́ идёт э́та доро́га? — bu yol nereye gider / çıkar?
хребе́т идёт с за́пада на восто́к — sıradağ batıdan doğuya doğru uzanır
э́тот проспе́кт идёт че́рез весь го́род — bu anacadde kenti boydan boya kateder
да́льше идёт лес — ötesi orman
16) (выходить, выделяться) çıkmak gelmek; yayılmak ( распространяться); akmak ( течь), sızmak; kaçmak ( просачиваться)вода́ идёт? (из крана) — su geliyor mu?
от земли́ шёл пар — topraktan bir buğudur tütüyordu
газ шёл из кла́пана — gazı kaçıran supaptı
у него́ но́сом пошла́ кровь — burnundan kan geldi
из трубы́ пошёл дым — baca tütmeye başladı
17) ( в играх) sürmek; oynamakидти́ с да́мы — kızı oynamak
он пошёл конём — atı sürdü / oynattı
18) ( предназначаться) kullanılmakна что идёт э́тот мех? — bu kürkler ne için kullanılır?
ма́сло, иду́щее в пи́щу — yemeklik yağ
19) ( расходоваться) gitmekде́нег идёт нема́ло — az para gitmiyor
цеме́нта пойдёт не бо́льше то́нны — bir tondan fazla çimento gitmez
на костю́м пошло́ три ме́тра — kostüm için üç metre gitti
20) разг. (находить сбыт, спрос) geçmek; aranmak; rağbet görmekра́ньше э́тот това́р шёл о́чень хорошо́ — önceleri bu mal çok geçiyordu / aranıyordu
почём иду́т сли́вы? — erik kaçtan satılıyor?
ему́ уже́ идёт зарпла́та — maaşı işliyor artık
проце́нты иду́т (с вклада) — faizi işliyor
за сверхуро́чную рабо́ту идёт надба́вка — fazla mesai için zam ödenir
22) (украшать, быть к лицу) gitmek; yakışmakэ́та шля́па тебе́ идёт — bu şapka sana gidiyor
коке́тство ей не идёт — ona cilve yakışmaz
23) тк. несов., разг. (входить, вдвигаться) girmekсапо́г не идёт на́ ногу — ayağım bu çizmeye girmiyor
24) oynamakгде идёт э́та карти́на? — bu filim nerede / hangi sinemada oynuyor
пье́са пойдёт в двух теа́трах — oyun / piyes iki tiyatroda oynanacak
25) ( выходить замуж) varmakза тако́го, как ты, она́ не пойдёт — senin gibisine varmaz
26) тк. несов., перен., разг. (иметь каким-л. результатом, показателем) olmakна́ша кома́нда идёт на второ́м ме́сте — bizim takım ikinci durumdadır
он идёт на одни́ тро́йки — aldığı notlar hep orta
••речь пойдёт не об э́том — söz edilecek olan bu değil
вода́ пошла́ на у́быль — sular inmeye başladı
идти́ на по́мощь кому-л. — birinin yardımına koşmak
мы гото́вы идти́ за тобо́й — arkandan gelmeye hazırız
иду́т слу́хи, что... —...dığı söyleniyor / rivayet ediliyor
пошли́ слу́хи, что... —...dığı yolunda söylentiler çıktı
пошли́ спле́тни — dedikodu alıp yürümüştü
докуме́нт пойдёт на по́дпись — belge imzaya sunulacak
-
5 rücken
rücken ['rʏkən]rück mal ( ein Stückchen) ! biraz kaysana!;in den Mittelpunkt des Interesses \rücken herkesin ilgisini üstüne çekmek
См. также в других словарях:
sürmek — i, e, er 1) Yönetip yürütmek, sevk etmek 2) Devam etmek Yenilenmesine karar verilen Meclisin yetkileri, yeni Meclisin seçilmesine kadar sürer. Anayasa 3) Önüne katıp götürmek Koyunları sürmek. 4) Uzatmak, ileri doğru itmek Kahveyi ısıtıyor, suyu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük